İlişkiyi Kurtarma Şeklimiz ve İktidarsızlık Kodları
Bu yazıda zihinsel olarak çözemediğimiz düğüm olmuş bir ilişkinin ruhsal açıdan yaklaşıldığında nasıl çözüme varabileceğinin hikayesini okuyacağız.
Erkekteki #iktidarsızlık probleminin anne sorunları ile olan bağlantısına tanık olurken ailemizin geçmiş yeminlerinin üzerimizdeki tesirini bir kez daha farkedeceğiz.
Bazen yıpranmış bir ilişkiyi kurtarmaya çalışırken ilişkiyi iyice aşağı çektiğimiz zamanlar olur…
Konuştukça frekans düşer … Düştükçe çıkmak için daha da çırpınırız …
Tartıştıkça ilişkide bir çözüm kapısı açılacağına ilişkimizi daha da çıkmaz bir sokağa sürükleriz …
Eğer bu şekilde ve sürekli uçsuz bucaksız tartışmaların sonu gelmeyen yollarına çıkıyorsanız size tavsiyem; tartışmayı hemen orada kesin.
Sorunlarınızın zihinsel düzlemde bir çözümü yok. Ruhsal düzeydeki çözümlere yönelin.
Özellikle ilişkide bir taraf entelektüel (düşünsel çözüm öneren), bir taraf da düz-basit mantık bir yapıdaysa çatışma daha büyük olur.
Entelektüel olan taraf konuşarak bu defa bir çözüm bulacağım der , ideolojik olarak sorunlarını sürekli masaya yatırır, ancak karşı taraf hep aynı tepkiyi vermektedir.
Ve bir şeylerin değişmediği tek gerçekliğiniz olur. Sanki ne anlatırsanız anlatın aynı duvara çarpıyorsunuz …
Eğer konuştukça frekansınız (odadaki enerji, modunuz) düşüyorsa o konuşmayı kesin, o an için bir çözüm yok.
Bunu başardıktan sonra kendi merkezinize dönün.
Hisleriniz ve bedenselliğiniz ile iletişim kurun, zihinsel alandan bedensel mekana geçin.
Şimdi bunu nasıl yaparız kısmını örnek bir olay ile anlatalım …
Danışan bir bayan.
Sorununu şöyle ifade ediyor : 2. kez iktidar problemi olan bir erkekle evlilik yaptım ve ne yapacağımı bilmiyorum.
Bütün çevrem beni suçluyor, nasıl anlamazsın diyorlar… Kendimi suçluyorum artık. Üstelik eşimin ailesi beni ilk günden itibaren istemiyor…
Her gün ağlıyorum …
Çözüm Süreci:
İlk etapta sorunu 2. çakra düzeyinde ele aldık.
2. çakra hayattan haz almak demek. Cinsel dosyalar ise en mahrem en bastırılan gizli ve sırlı dosyalarımız.
Çoğu insan hayattan haz almaya çalışırken bir yandan da “suçlu” hisseder.
O zaman da hayattan haz almak için gizli saklı yöntemler geliştiririz.
Ne kadar suçlu hissediyorsak o kadar gizli ilişkilere yatkın oluruz.
Haz dosyasını tamamen rafa kaldıranlarda ise ciddi migren krizleri olur…
Hayatı zihniyle çözmeye çalışmaktadır … Başı bu yükü taşıyamamaktadır …
Suçlu hissetmek 2. çakrayı bloke eder. Yaratıcılık ve eğlence hayatımızdan uzaklaşır ve çile dönemi başlar.
Örnek olayda danışan da bir düzeyde hayattan haz almayı bilmiyor ve her defasında onu tatmin etmeyen bir realite döngüsü yaratıyor.
Haz almanın birincil kaynağı kendi bedenimiz. Kendi bedenimizde bunu yaşayamazsak sorunun başkalarından kaynaklandığı döngüsüne takılırız.
Danışan çok zihinseldi ve çok ama çok tatminsiz bir ruh hali içindeydi.
Ona ilk olarak zihinsel değil bedensel olmayı ve hayattan haz alacak aktivitelerde bulunmasını öğütledim.
Tiroid sorunları ile ilgili merkezinde kalma ve kendini ifade etme ile ilgili teorik bir çalışma yaptık.
Bonus çalışma istediği için özgüveni güçlensin diye kök çakra meditasyonu yönlendirdik.
Ancak hiçbir tavsiye, hiçbir meditasyon, hiçbir rehberlik ona yeterli gelmemişti. O farklı hayal etmişti…
Ben ona bir çalışma yapıp bütün çakralarını hizaladım diyecekmişim o da kendini iyi hissedecekmiş.
(Çalışmayı o yönetmek istiyor…)
“Şifacılıkla ilgileniyorsanız gerçekten sabırlı olmalısınız …Yoksa karşı tarafın dinamikleri sizi ele geçirecektir.”
Sürekli yeni bir şey talep ediyordu; rüya yorumu, başka meditasyon, aklındaki sorular, diğer ritüeller …
Çünkü ne kadar talep ederse o kadar tatmin olabileceği inancını benimsemişti, içine hiç dönüp bakmamıştı.
Bedenine hiç soru sormamıştı…
Çalışmaya başladığımızın ikinci günü hayal kırıklığına uğradığını ve benim performansımın yetersiz olduğunu söyledi.
Ona ayna tutmak için bunun hayattan haz almama ve tatmin edilmeme deneyiminin bir uzantısı olduğunu ifade ettim.
Başka bir danışan için çok fazla gelebilirken bu danışan için son derece yetersizdim.
Bir kaç gün sonra tatmin edilmemenin verdiği öfkeyi tamamen bana yönlendirdi.
O gün eşiyle tartışıp tüm sebebi sanki benim o an telefonu açmamam’mış gibi davranarak daha da büyük bir hayal kırıklığı içine düştü.
Telefonumun ekranından büyük- kol gibi -sitemkar uzun metinler sağnak yağmur gibi yağıyordu…
Şehir dışında yolculuk halinde olduğum için dönüş yapamadığımı söyledim, ancak geçerli kabul edilmedi.
Onun baktığı yerden suçlu bendim, o bana güvenmişti, kalbini açmıştı ve ben ise onu önemsememiştim…
Ona tekrar, hayatındaki erkeklere olan duygularını bana yönlendirdiğini söyledim ve kırılmaması için bir konuşma yaptım.
(Gördüğünüz üzere ilişkide tatmin olamayan bir kadının öfkesi volkanik yanardağlardan daha üstün ! )
Ve bir kaç gün zihinsel saldırıları kesmek için bir sonraki seansa kadar konuşmama kararı aldık.
Sert davranmak zorundaydım…
Geri döndüğünde daha sakindi ancak hala ortada çözülmemiş kriz halinde bir ilişki vardı.
Ağlayarak beni arıyordu ve devamlı sizce bende mi bir problem var diye onay bekliyordu.
Yani suçlu kim ? Ben mi her şeyi berbat ediyorum ?
Suçlanacak birisi lazımdı ki ona ceza verelim …
Şimdi erkek tarafından ilişkiyi ele alalım …
Bir erkekte iktidar problemi varsa spiritüel düzlemde ve temelde annesi ile problemi olduğu düşünülür.
Yani iktidar daima annededir. (Baba muhtemelen ailede çok pasiftir)
(Yaş sorunları, kan dolaşım sorunları, reddedilme ve yetersizlik korkuları diğer değişken alt başlıklar)
Erkeğin ilişkideki duruşuna bakalım…
Örnek olayda erkeğin annesi koç burcu, haritanın genelinde eril enerjisi çok yoğun olmalı ki evde bayrak onda.
Sahnede hep en önde…
Erkek yay burcu, bu ilişkide yay burcunun bencil tavırları öne çıkıyor. (Doğu Anadolu kültürü ile yetiştirilmiş. Köken Ermeni.)
Kadın ise Başak burcu, fazlasıyla entelektüel ve her şeyi zihinsel olarak çözmeye çalışıyor.
400 kitaptan oluşan bir kütüphanesi var. Bazen geceleri sadece 1 saat uyuyabiliyor.
Tenselligi ve anı yaşamakta pek iyi değil.
İlahi akışa teslim olamıyor. Çok denetçi. (Köken Bulgaristan. Yani bu vakada kültürler kaynaşmak yerine çakışıyor.)
Aslında burda 3 kişilik bir ilişki söz konusu.
Erkeğin annesi, erkek ve kadın.
Anne çok baskın olduğu için, geline istenmeyen gelin muamelesi yapılıyor / oğlunun tüm kontrolü elinde olmalı..
Ayrıca oğlunun neyi yapıp neyi yapamayacağının sınırlarını da o belirliyor. Örneğin o dolap falan monte edemez (!)
Baba ailede yok gibi, zaten iflas etmiş, eril enerjiyi kimse takmıyor ve aileyi kadınlardan oluşan bir ekip yönetiyor.
Daha balayına çıkmadan çiftin tüm altınlara el konuluyor, oğlu da bu sahnede: Aldıysa annem aldı yahu !!! diye üste çıkıyor.
(Sağlıklı bir ilişkide sağlıklı sınırlar olması gerekir. Burda erkek şu inanca sahip :
Anneme sınır koyarsam onu reddetmiş olurum ve onun gözünden düşerim/ ilişkimi kaybederim ama annemi kaybedemem ?!)
Burda kadın tarafındaki çözülmemiş sorun ise kendi sınırlarını çizebilecek becerilerinin gelişmemiş olması.
Tiroid hastalığı var ve aile içinde kendini ifade edemediği gibi merkezini de koruyamıyor:
-Kayınvalidemlere gittim, saatlerce misafirlere hizmet ettim, bir Allah’ın kulu da benimle sohbet etmedi. (Ne kadar da değersizim…)
Burda merkezinde kalabilse başkasının cehaleti kendisini nasıl hissetmesi gerektiğini belirlemese;
Onlar ona değer vermese de bu onların medeniyet düzeyi olacak ve o yine değerli olarak evine dönebilecekti…
Buraya kadar İlişkiyi krize sokan yüzeydeki 2 temel neden :
-Erkek, anneyi iktidar görüp eşini benimseyemiyor (anne oğlunu bu şekilde yetiştirmiş / hala annenin hipnozunda)
-Kadın, merkezini koruyamıyor ve kendini ifade edemiyor, başkalarının davranış şekline göre hemen kalbi kırılıp tuzla buz oluyor, yaşam gücü tükeniyor…
Sonra suçluların biletlerini kesmek için sonsuz tartışmalar başlıyor …
( Muhtemelen kendi öz annesinin ilişkideki duruşu da böyleydi ?)
İlişkideki davranış tipleri :
-Erkek, kadın her çözüm sunduğunda alaycı yaklaşıyor. Kadının hislerini anlamak yerine yetersizlik (iktidarsızlık) gerçekliği ile yüzleşmemek için sürekli bağırıp kadını aşağılıyor.
Üste çıkıyor. (Ancak bu şekilde sözde iktidarını koruyabilir.)
-Kadın, çocukluğundan gelen suçluluk duygusundan bi haber sürekli zihinsel çözüm üretmeye çalışıyor, tartışmaların sonu gelmiyor, eşi değişmiyor.
Hatta tartışmanın sonunda suçlu olan, mutsuz- tatminsiz- sorunlu taraf o oluyor.
Şimdi 2. çakra düzeyinde suçluluk ve cezalandırılma prensiplerine geri dönelim …
Çünkü suç varsa ceza olmalıdır.
(Hayattan haz almak bir köşede dursun…)
2. çakramızın bloke olup olmadığını anlamak için anahtar sorumuz : Ben masum muyum ?
Eğer bir düzeyde günahkar, kirli, hatalı, suçlu, pişman hissediyorsak çakra blokajı üzerine konuşabiliriz.
Tam iki kasığımızın ortasında yer alan bu enerji merkezi en çok cinsel haz duygularımız arttığında pervane gibi döner …
(Çakranın konumunu bu şekilde daha kolay keşfedebiliriz.)
Rengi tatlı turuncudur ve 8 yaş dolaylarında enerjimiz bu çakraya yükselir, cinselliği ve bedenselliği en yoğun bu dönem keşfederiz…
(1-7 yaş : kök çakra, hayatta kalma bilinci ve yükselen korkular)
Çakralar hakkında destan yazmadan danışana sadece “kendini en çok hangi konuda suçlu hissediyorsun” diye sorduğumda bakın ne anlattı :
-Kendimi lanetlenmiş hissediyorum.
-Neden ?
-Çünkü ,ben 6-7 aylık olana kadar babam hiç abdest almamış.
Annem çok ağlarmış, bu çocuk hayvana/ tuhaf birşeye benzerse diye…
Aynı zamanda büyük dedemin iki kızı da evli adamlara kaçınca
dedem beddua ediyor: Allah benim sülaleme kız evlat vermesin !
Ta ki bana kadar 20 küsür yıl kimsede kız evlat yok.
Tek kız benim ancak bir artısı olmadı hiç.
Hiç mutlu değil miyim ve gerçekten sevilmeye değer değil miyim; acaba lanetli miyim diye çok düşündüm…
Karmik kodların çözümü :
Burda hem aile diziminde yaptığımız “kollektif vicdan” dosyası açılıyor. Hem de bilinçaltı inanç sistemi …
? Öncelikle danışan çok güzel ve hatta asil bir bayan, çirkin bir hayvana asla benzemiyor ancak çürüdüğümü hissediyorum diyor …
(33 yaşında !)
Aslında çürüyen fizik bedeni değil, ruhu…
Tabi hormonal düzeydeki karmaşık, suçlu ve zehirli duygular da bedene kendini kötü hissettiriyor.
?Aslında çok arındırıcı ve rahatlatıcı olan abdest ritüeli, inanç sistemi ve yoğun suçluluk duyguları nedeniyle nesiller boyu bir krize dönüşmüş…
“Dini travma” olarak da adlandırabileceğimiz bu durumda dini uygulamalarda fayda yerine zararı deneyimliyoruz.
Sebebi dindeki bozukluk değil, bizim 2. Çakra düzeyinde ürettiğimiz defolu duygular …
?Kollektif vicdanında evli adamlara kaçan (namus skandalı) ailedeki kadınların yükü ile suçluluk duygusu taşıyarak doğuyor. (Lanetli doğmak)
Mutluluğu hak etmiyor, ortada lanet var …
(Bu duygular bilinçaltından bilinçaltına nesiller boyu aktarılabilir. Svagito’nun Sevginin Kökleri kitabını inceleyebilirsiniz.)
Sonuç : suç var, ceza var, haz yok.
Aslında cesur bir ruh. 20 yıl sonra ailedeki büyüyü bozarak kadın bedeninde doğuyor.
Sadece karmik yüklenmelerin farkında olarak arınması gerekiyor.
Bana göre hikaye burda sona eriyor.
Mesele çözüldü. Bilinçaltının inanç kodları deşifre edildi.
Geriye transformal nefes eşliğinde auradaki kirli duyguları seansta temizlemek kalıyor.
Auradan yayılan enerji/ duygu titreşimleri değişime uğrayınca kişinin hayatına çektiği senaryolar da değişime uğrar.
Bu çalışmadan sonra ya eşi de kendisiyle birlikte değişecek yada tatmin olup sevildiği bir ilişki realitesi yaratacak.
Veya başka muhteşem bir olasılık …
Bu aşamadan sonra ne olacağına karışmayıp çözümü ilahi zekaya bırakıyor ve sürecin keyfini çıkarıyoruz …
Umarım siz de bu yazıyı okumaktan keyif almışsınızdır.
Sevip sevildiğiniz ve iliklerinize kadar tatmin olduğunuz aşk ve neşe dolu ilişkileriniz olsun.
Sevgilerimle,
Demet Yıldırım
www.demetyildirim.com
@layaholistic