İlişkilerde gölge yanlarımız üzerine çalışmak:
Bir ilişkinin içinde ödün vermeden durabilmek ve bu ilişki süresince hem yenilenip hem de kendimiz olmaktan vazgeçmeden ilerleyebilmek aslında ustalık gerektirir. Genellikle insanlar ilişkinin içinde durabilmek için tavizler verirler. İşin içine fedakarlıklar girer ve yıllar geçtikten sonra başlangıçtaki aynı insan olmadıklarını fark ederler. Artık kendisi için çok az şey yapıyordur ve yaptığı çoğu şey ilişkide mutlu veya mutsuz olduğuna bakmaksızın ilişkiyi sürdürmek içindir.
İnsanlar genellikle bu durumu eski fotoğraflarına bakınca çok net anlarlar. Ters giden bir şey vardır ancak bu koşullarda her şeyi bırakıp nasıl kendi merkezlerine dönebilirler ?
Bu sebeple astrolojide ilişkileri terazi burcu simgeler. Yani bir terazi gibi sürekli dengede kalmamız gerekir. Bazen sınırlarımızı korumak için hayır diyebilmeli, bazen de bencillikten ve sorumsuzluktan vazgeçip dengeyi korumak için orada olmalıyız. Bu kadar ince ayar yapmak ve bunu yıllarca sürdürmek gerçekten duygusal zeka ve ustalık gerektirir.
Güney Ay Düğüm Terazi’de iken ise (Ocak 2025’e kadar) bize hizmet etmeyen ilişkileri ve ortaklıkları bırakmamız gerekirken aynı zamanda koç burcu gibi kendimizi seçmeyi ve geliştirmeyi öğrenmemiz gerekir. Hatta koç burcu gibi hızlı karar almayı da benimsememiz gerekir. Çünkü teraziler karar almadan önce çok düşünürler.
Koç burcu astrolojide birinci evi yönetir ve burası bizim için kişisel gelişim evidir. Yani aslında kendimize yatırım yapmamız gereken bir zaman dilimindeyiz.
Boşanma sebepleri incelendiğinde veya etrafımızdaki insanların boşanma sebeplerini dinlediğimizde insanlar ilişkilerinde aslında bir çeşit dengesizlik ve haksızlığa uğramışlık anlatırlar. Örneğin bir taraf çok sevmiştir ancak karşı taraftan değer görmemiştir. Ya da bir taraf hep vermiştir ancak hiçbir şey alamamıştır. Bu durumlar ısrarla tetiklendiğinde ayrılıklar başlar.
Bazen de insanlar doğru hamle ile ilişkinin içinde durmayı ve dönüşmeyi başarabilirler. Her haksızlık ve anlaşmazlık ayrılıkla sonuçlanmaz.
İlişkiler bir nevi ayna görevi üstlenirler. Örneğin karşımızdaki insanı öfkeyle bağırırsak onlar da bizi öfkelenebilir ve ortamdaki ses yükselmiş olur. Ya da karşımızdaki insana empati kurabildiğimizi ve onu anladığımızı hissettirebilirsek bir an için o da bizim tarafımıza geçebilir. Bu sebeple ilk olarak anlamamız gereken şey ilişkideki kendi duruşumuzdur.
Daha mutlu ilişkiler için her zaman kendi gölge yanlarımız üzerine çalışmamız gerekir. Tabi karşı tarafın da aynı şekilde çabalıyor olması bilinçli bir ilişkinin kalitesini belirler.
İyi bir ilişkinin ikinci sırrı kendimizle olan ilişkiyi fark etmektir. Örneğin kendimle nasıl zaman geçiriyorum? Kendimle başbaşa kaldığımda enerjimi düşürecek kötü alışkanlıklarım mı var yoksa frekansımı yükseltecek olumlu alışkanlık rutinleri geliştirebildim mi?
İyi bir ilişkinin üçüncü sırrı ilişkide neyi değiştirmemiz gerektiğini doğru anlamaktır. İnsanlar genellikle karşı tarafı değiştirmeye çalışır ve çoğunlukla başarısız olurlar.
Dördüncü sır yalnız kalma korkumuzla yüzleşmektir. Kök çakramız ne kadar güçlü ise hem hayatta hem de ilişkilerde o kadar özgüvenli oluruz. Ancak kendi ayaklarımız üzerinde duramazsak ve örneğin tüm ihtiyaçlarımızı başkası karşılıyorsa bu ilişkiden bir gün gitmek gerektiğinde veya bir konu için hayır diyebilmek gerektiğinde bağımlı olduğumuz için özgürlüğümüz elimizden alınmış olur ve tepkisiz kalırız. Öyleyse bir dönüşüm söz konusu olmaz.
İyi bir ilişkinin beşinci sırrı ise “İlişkinin içindeki beni” geliştirebilmektir. Diyelim ki kilo probleminiz olduğu için kendinizi yeterince çekici hissetmiyorsunuz, bu durumda gölge yanınız bedeninize ilgi göstermemek ve sağlıksız yaşamdır. Eğer bunun üstüne gider, bedeninizin ihtiyacı olan ilgiyi verebilirseniz, birden ilişki kalitenizin de aynı ritimde arttığını gözlemleyebilirsiniz. Bu sebeple iyi ilişkilerin sırrı kendimizle olan ilişkinin iyileşmesi ile doğru orantılıdır.
Ve bazen de farkında olmaksızın çocukken annemizin veya babamızın bize davrandığı gibi kendimize davranırız. Spor hocası bir arkadaşım vardı ve egzersiz yaparken bedenine karşı biraz zalimce davranıyordu. Birlikte geziye çıkmıştık, bir kanyondaydık ve akan suların içinde yürüyorduk. Hiç konusu değilken birden babasının onu sabaha kadar bir bisikletin üstünde ceza olarak tuttuğunu hatırladı ( doğa insanı transa geçirir) ve o an neden bedenine karşı bu kadar zalim olduğunu anlamıştım. Seansta olmadığımız için bir şey demedim tabi. Sadece iyi bir dinleyici olarak oradaydım…