Şifalanmayı “Zihinsel” bir çaba zannetmek veya önce bedensel olarak gevşemek …
Şifalanmak çoğumuzun sandığı gibi zihinsel bir savaş alanı değildir.
Çünkü böyle şartlanınca olumlu düşünmek için dahi ciddi bir mücadele vermek gerekiyor.
İnsanların çoğu hayatında öyle bir noktaya gelir ki, ciddi anlamda tüm çakraları tıkanır.
Bu çakra merkezlerinde yeterince hormonal enerji sıvısı üretilemez hale gelir ve kişi yaşamdan keyif alamaz.
Bu seviyedeki insanlar çok eleştirel olurlar.
(Bedenin kendi mükemmel bütünlüğü bozulunca insanın çevresinde baktığı her yer de bedeni gibi kusurlu ve huzursuz olur.
Aslında her şey kendi içimizde olup bitmektedir.)
Bir insan yaşamdan keyif alamayınca yaşamı beyin gücü ile çözebileceğini zannetmeye başlar ve kendini inanılmaz derecede zorlar .
Bu düzeyde insan yürümez, gezmez, dolaşmaz, sosyalleşmez, sevmez, merhamet etmez, aslında mücadele de etmez …
“Yani insani formların ötesinde suni bir hayat yaşamaya başlar.”
Varsa yoksa zihin gücü … Uyur düşünür, uyanır düşünür, uykuda bile düşünür…
(Özellikle aşk ve para akışı zihin düzeyinde yeniden yaratılmaya çalışılır ancak işe yaramaz.)
Zihin tüm bu engelleri tek başına aşamayınca kişi kendinin yeterince zeki olmadığı kanısına yaklaşır.
Öyle ya başka mutlu insanlar ondan daha zeki olmalılar ki mutlular…
Aslında bir nevi beynimizden tüm hormonları kafamızın içinden salgılamasını bekleriz.
Ancak 2. çakra düzeyinde yumurtalıklardan salgılanması gereken üreme hormonları (östrojen/testosteron) elbette 6. çakra/zihin düzeyinden salgılanamaz …
Bir şeyler ters gitmektedir …
Bağışıklık çökmüştür, kalp çakra düzeyi tıkalıdır, sevgi alış verişi kesilmiştir.
Sevdiğimiz kişiye sarılma anında üretimi zirve yapan mutluluk hormonu seratonin eskisi gibi damarlarımızdan coşkuyla akmamakta ve içimizi ısıtmamaktadır.
Sevgisizlik üşütmeye başlamıştır.
(Özellikle kadınlar büyük ayrılıklardan sonra kronik olarak sürekli üşür.)
Sevgi kaynağı kimden kesildiyse bu da bedende o kişiye karşı öfkeye dönüşür.
Halbuki seratonini (mutluluğu) bizim bedenimiz üretmişti, karşıdaki insan da güzel bir sebepti …
O gitti ve seratonin bitti mi ? (Bağımlı ilişkiler geliştirmemeye dikkat edelim, mutluluğumuz aslında kimseye zincir halatlarla bağlı değildir. Önce kendi kalbimizi iyileştirelim.)
Zihnimiz öfkeden o kişiye karşı; zihinsel stratejiler ile haddini bildirme senaryoları üretir.
(Enerji bedenimiz gitgide tükenmektedir… Kalan bioenerjimiz de başkalarına hayat dersi vermekle tükenir…)
İçimize atıp ifade etmediğimiz ve boğazımızı düğümleyen ifade edilmemiş duygular ise boğaz çakramızda yumrular oluşturmuştur….
Bedenimizde tüm bunlar olup biterken biz zihinsel stratejiler ile tüm bu akışı yeniden yaratmaya çalışırız ancak bir yerlerde bir şeyleri eksik yapıyoruzdur.
Çünkü hep başa dönüyoruzdur…
Çocukluğumuzla aramızdaki kopukluk büyüdükçe içimizde bir şeyler yitiyordur.
Aslında bedenimizde bu olup bitenleri yeniden onarmak sanıldığı kadar zor değildir.
Size tavsiyelerim ;
- Eğer zihinsel bir döngüye takıldıysanız zihinsel çabalarınıza es’ verin.
Oturup yine düşünmeye başladınız diyelim, muhtemelen yine çözemeyeceksiniz ama aslında hangi konularda eyleme geçmeniz gerektiğini de biliyorsunuz.
Kendinize “düşünme seansları” konusunda biraz disiplin getirin ve bu girdabın içinde kaybolma alışkanlığınızı kırın.
Alışkanlıklar hemen kırılmayabilir, ancak pes etmeyin.
- Zihinsel aktivilerin zıddı bedensel aktivitelerdir.
Zihinsellik soyut, bedensellik ise somuttur.
Örneğin sık sık düşünce dehlizine dalıp andan kopuyorsanız kök çakranızın bloke olduğu tespiti çok doğrudur.
Kök çakra, eylemdir, harekettir, hayatta kalmaktır, anda kalmaktır, maddi gerçekliklerdir.
“Zihin yanılır, beden gerçektir.
Bedensel hislerin tamamı gerçeklik skalasındadır.
Düşünsel ürünler çoğu zaman yanıltıcıdır.”
Odağınıza zihinsel egzersizleri değil bedensel egzersizleri alın.
Ayrıca zihinsel insanların odaları, evleri durağandır.
Tozlu eşyalar uzun dönem hep aynı yerdedir.
Kişi zihninde yaşadığı için dış dünyası kıpırdamamaktadır.
Hemen bu hareketsizliği harekete çevirin.
Ve vesvese-evham dediğimiz harici telkinler çakraların frekansı düştükçe güçlenir ve beynin sol tarafından içeri akan kontrolsüz bir endişe yağmuruna tutuluruz. Bu akışın farkında olup onu kesebilirsiniz.
- Zihinsel olmayan insanlarla vakit geçirin.
Sizin rutininizi kırarlar ancak onları da bir kafeye oturtup saatlerce zihninizdeki çöpleri önüne dökmeyin…
Birlikte müzik dinleyin, dans edin, doğada yürüyüş yapın …
Zihinsel sohbetler frekansı düşürürken bedensel eylemler enerjinizi yükseltir.
- Bedensel gevşeme egzersizleri uygulayan meditasyonlara katılın.
(Beden gevşemeden bilinçaltına ulaşamayacığımız için biz tüm bireysel seansların girişinde gevşeme telkini veririz)
- Ve en donanımlı bedensel egzersiz olan Yoga Disiplinlerini deneyin.
Düzenli uyguladığınızda bedeninizle çalışırken ritmik nefese odaklandığınız için zihnin esaretinden özgürleştiğinize şahit olursunuz.
Sizin için tavsiyem Yoga Academy ‘den 3’lü yoga seti.
Başlangıç çalışması hem çok kolay hem de endorfin hormonu salgısını çalışmanın sonunda hissedip gevşiyorsunuz.
- Diyetinize de dikkat edin.
Ayrıca bedensel gevşemeyi hedefliyorsanız çay/kahve tüketimini azaltmanız sizi rahatlatacaktır.
Peki hiç mi düşünce gücü kullanmayalım ?
Ajna (zihin) çakra sağlıklı çalıştığında elbette zararlı bir enerji merkezi değildir.
Durugörü merkezidir ve yaratacağımız potansiyel hayatın ön vizyonlarını bu çakra düzeyinde önceden görebiliriz.
Ancak bu çakra merkezi tıkandığında veya ters döndüğünde pozitif senaryolar üreteceğine olumsuz ne kadar senaryo varsa yazar çizer… Bu da uykumuzda bile dinlenemediğimiz anlamına gelir…
Mutlu bir yaşam için elbette çakra düzeyinde tedavi edilmesi önemlidir.
Sevgilerimle,
Demet Yıldırım
www.demetyildirim.com
@layaholistic